20/05/2024

Athens News

Yunanistan'dan Türkçe haberler

Fransa’ya ne kadar benziyoruz ve benzer ayaklanmaları Yunanistan’da görmek kolay mı?

Fransız devletinin entegre edemediği (veya entegre etmek istemediği) göçmenlerin ayaklanması, bir zamanlar “Özgürlük, Eşitlik, Kardeşlik” sloganlarıyla sarsılan bir ülkeyi sarsıyor.

Etkisiz bir Macron ve pusuya yatmış bir “kurt” Le Pen’in olduğu modern çağ Fransa’sında hiçbir şey olması gerektiği gibi gitmiyor. Ve Fransız toplumu hakkında çok az şey bilenler, bu ayaklanmanın neden olduğunu ve neden bir çocuğun öldürülmesinin itici güç olduğunu anlıyor.

Göz alıcı Paris’in kuzey banliyölerindeki çocukların “nefretini”, bu ailelerin nasıl yaşadığını bilmeyen bizler için anlamak kolay değil. Gettolaşma, sefil yaşam koşulları, ailelerinde büyük işsizlik, düşük eğitim seviyeleri çünkü hayatta kalabilmek için okulu bırakmak ve her türlü işi yapmak zorunda kalıyorlar. Birçoğu Eyfel Kulesi’ni, dünyanın en pahalı caddelerinden biri olan Avenue des Champs Elysees’i ve Champs-Elysées’nin ışıltılı ışıklarını hiç görmedi.

Modern “Sefiller” Hugo, ikinci ve üçüncü kuşağın çocukları, sahip oldukları tek şey, anlayamadıkları kişilere karşı genellikle nefrete dönüşen bir hayatta kalma içgüdüsüdür.. Ve Fransa ve Yunanistan’daki küçük burjuvazi onları ne kadar suçlasa da, lanetlese de, onlara katil ve hırsız dese de, onlarda en insanlık dışı ırkçı tutkuları uyandırsa da, bir ayaklanma kaçınılmazdır.

Bu sana bir şey hatırlatmıyor mu? Yunanistan’da entegre olamayan ikinci ve üçüncü nesil göçmenlerimiz yok mu? Burada da bir gettomuz yok mu? Açlık ve hayatta kalma içgüdüsü her şeyden daha güçlü olduğu için göçmenler arasında işsizlik yok, suçta artış yok mu?

Bakalım kendi göçmenlerimize ne olacak. Omonia yakınlarında veya batı banliyölerinde eski püskü apartmanlarda yaşıyorlar. Ya da hiç işlemedikleri suçlardan dolayı hapsedilmişler gibi kapalı sığınaklarda. Mülteci ve göçmen saflarında işsizlik çok büyük. Pis işler yapıyorlar ya da Yunanlıların yapmaya utandığı işler. Genellikle işverenler onları sömürür, ödemez, döver.

Birçoğu ebeveyn olarak geçimini sağlamak için bulabildikleri her şeyi satıyor. Antetokounmpo, yasal olanlar arasında “yasadışılar”. Demokrasi, özgürlük ve hoşgörünün hüküm sürdüğü Yunanistan’da birçoğu dini haklarını kullanmakta bile zorlanıyor.

Peki ya çocukları? Yunanistan’dan başka vatan bilmeyen ikinci, üçüncü kuşak çocukları mı? Vatandaşlık almakta zorlanan, okul sürecine entegre olamayan, her fırsatta ırkçılık ve yabancı düşmanlığıyla karşı karşıya kalan çocuklar? Mahallede yaşayan, genellikle getto koşullarında yaşayan bu çocuklar, Fransa’da büyümüş çocuklara ne kadar benziyor?

Bu tür durumların önüne geçmek için toplum olarak hazır mıyız? Paris banliyölerinde ve diğer Fransız şehirlerinde yaşananlardan kaçınmak için devlet ve vatandaşlar olarak ne yapıyoruz? Yoksa ellerimizi yıkayıp aşırı sağın ve son derece tehlikeli ölümcül ırkçılığın yükselişinden başka bir şey olmayan ölümcül sonucu mu bekleyeceğiz?

Belli ki burada “ne istediler, sonra buraya geldiler. Kalkıp gittiler” hatta “denizde boğuldular” tartışmasına yer yok. Açıkçası, ne aşırı sağcı Chrysi Avgi’yi ne de (aslında aşırı sağcı olmayan) Velopoulos’un gerekirse tekneyi vuralım diyen seslerini dinleyemeyiz.

Soru, en azından ikinci ve üçüncü nesil göçmenleri otomatik olarak Yunanlılar olarak kabul eden bir sosyal, insani politika izleyerek neyi önleyebileceğimizdir. “Yabancı” Yunan bayrağını gururla tutarsa ​​yabancılaşmaz (Antetokounmpo ve kardeşleri olmasa bile). İkinci nesil bir Afrikalının başarılı olmasına ve hatta Yunan Parlamentosu’na girmesine de şaşırmayacağız.

Bu nedenle, Yunanistan’ın Fransa olmasını istemiyorsak, kötülüğü engellemeliyiz. Bandajları çıkarırsak bunu yapabiliriz.

Yazarın görüşü editörlerin görüşü ile örtüşmeyebilir.



Source link

Verified by MonsterInsights